top of page
  • Black Instagram Icon

Kayıp Zamanımı, Kayıp Benliğimi Arıyorum: Kaçmak İstiyorum

  • Yazarın fotoğrafı: herseyinannesi
    herseyinannesi
  • 5 gün önce
  • 2 dakikada okunur

Bazen, herkes gibi kaçmak istiyorum. Neresi bilmiyorum, ama burası değil. Gitmem kafamdakileri de yanımda götürmek biliyorum. Ama bazen yine de öylece gitmek istiyorum.



annelik lohusa depresyonu

 

Beni Ağlatan Otobüsler, Kayıp Zaman ve Gidememe Hissi


Emzirirken uzaktan geçen otobüslere baktıkça ağlardım, gideceğim yer daha önce gitmediğim yer değil. İçmediğim kahve değil, tatmadığım bir zevk de değil belki.


Şimdi parktaki salıncağın boşluğa savurduğu çocuğumu izliyorum. O salıncak sallandıkça, içimdeki bir şey de sallanıyor: Keşke şurdaki duraktan belediye otobüsüne binseydim, neden bu kadar çekici geliyor bilmiyorum. Belki de özgürlük, varılacak yer değil, bir yere gidebilme hakkının sadece sende olmasındaymış.


Sürreal Balkonumda Bir An: Kahve, Sigara ve Sessizlik


Bazen bir hayaldeyim kendi evimin balkonunda, zamanın sıfır noktasında durduğum o anları özlüyorum. Bir fincan kahve ve sigara. Sanki kendi silüetimi uzaktan izliyorum. Sessizlik öyle yoğun. Şimdi ise sessizlik, çocuğum uyuduğunda ansızın çöküveren bir misafir.


Ancak o hayatı daha önce yaşadım ve bir yanım da biliyor ki yeniden yaşarsam kızımı delice özlerim.


Rüyalarda Kalan Sınavlar ve Ergenliğin Bu Da Neymiş Ki Dediğim Sorunları


Rüyalarımda sık sık üniversite koridorlarında koşuyorum. Sınav kağıdı önümde, ama kalemim donmuş. “Diploman geçersiz olacak!” diyen bir ses, yeniden bazı sınavlara girmem gerekiyormuş.

Sonra anlıyorum: O rüya, kaygılarımın değil, özlemlerimin sınavı. Çünkü o sırada, dertlerim bir ergenin cebine sığardı: Platonik aşlarım, sınav stresi, gece yarısı pizzalar…


Şimdiyse kaygılar, çocuğun ateşiyle yükseliyor. Market listesi, aşı takvimi, oyun grubu… Bir zamanlar “büyümek” dediğimiz şey, belki de çocukluğun sırtımıza yüklediği bir sırt çantası.


Başka Zamanlar, Başka Benler

Bazen arabayla geçerken yolda yürüyen insanların yerinde olmak istiyorum, en çok da kahvehanelerin önündeki dedelere sonsuz çay içebilme kapasitelerine özeniyorum.

Başka bir yer de ben saçlarım rüzgârda, ellerim cebimde, nereye gideceğimi bilmeden yürüyorum.


Ya da yağmurlu bir akşam… Paralel evrende acelem olmadan bir kafede oturuyorum, kahvemi ve sigaramı içiyorum. Dinmesini bekleyebilirim de kalkabilirim de. Yetişmem gerekmiyor. Zaman bana ait sadece. Zaman çok gibi. Sanki zaman hiç bitmeyecek gibi.


Şimdi yağmur yağdığında, pencereyi kapatıyorum: “Üşütmesin.”


Deniz Kenarında Yalnız Bir Çakıl Taşı: Aslında Sevmem Bile


Bir başka ben, hâlâ o kıyıda duruyor. Deniz, ayak bileklerini kadar ıslatıyor. Taşları inceliyor, en pürüzsüz ve oval olanı seçiyor. O taşı denize fırlatıyor, suyun halkalarını sayıyor. Şimdi ise deniz, öğrenme kulesinden tezgaha yayılan su kadar.


Zamanın Bükülmesi ve Benliğimin Erimesi – Sonra Yeniden Kıvam Alması


Kaybolmak değilmiş bu aslında, başka bir benliğe evrilmek. Tıpkı nehrin yatağını değiştirirken, eski kıyılarında hâlâ ıslak izler bırakması gibi… Eski özgürlüğüm, şimdiki sevgimin gölgesinde bir hayalet. Bazen onu kucaklıyorum, bazen küsüyorum.


Ama her gece, çocuğum uykuya dalarken, o hayaletin elini tutuyorum: “Bekle,” diyorum, “belki bir gün yeniden buluşuruz.”


Belki de özgürlük, hiç gitmedi. Ben sadece gitmek istiyorum. Gittiğimde bir şey bulamayacağımı bilsem de, yalnız evimde istediğim kadar kahve sigara içsem de, bu sefer balkondan gördüğüm bebekli annelere özeneceğimi de biliyorum.


Özgürlük belki gitmedi kayıp zaman değil de sadece büküldü. Zaman da aslında hepsinden çok, günler uzun yıllar kısa hesabı. Ama zaman da bana kalmadı, benden alındı. Ya da belki, bir gün istediğim herhangi bir otobüse yeniden bineceğim. İnerken, hem eski hem yeni beni yanıma alacağım. Bir anne, bir hayalet, bir kadın…

Komentarze


bottom of page